İspanya’nın kuzeyinde Bask bölgesinde, Michelin yıldızlı restoranları, pintxo tapas barları ile ünlü gastronomi şehri.
Michelin yıldızlı restoran sayısı açısından Kyoto’dan sonra dünyanın 2.büyük şehri. 2013 yılı sıralamasında dünyanın en iyi 10 restoranından ikisi San Sebastian’da imiş. Buna bağlı olarak da pahalı bir şehir.
Yemek konularına birazdan değineceğim. Her ne kadar sebebi ziyaretimiz ağırlıklı olarak bu değişik lezzetlerin ünü olsa da şehirden ve gidilebilecek yerlerden de bahsedelim biraz.
San Sebastian’a direk uçuş olmadığı için Bilboa’ya uçtuk ve oradan araba kiraladık. Bilboa’da Guggenheim Müzesini gezip bir şeyler atıştırdıktan sonra 1 saatten biraz fazla süren bir yolculuktan sonra varıyoruz.
Otelimiz ana merkezine 10-15 dakika yürüme mesafesinde bulunan “Hotel Astoria” idi. Film festivaline ev sahipliği yapan San Sebastian’da otel de sinema temalı yapılmış, her oda farklı bir film yıldızına adanmış.
Akşamüstüne doğru vardığımız San Sebastian upuzun kumsallara sahip. Hava bu mevsime göre serin ve esintili olduğu için biz maalesef giremiyoruz ancak yine de sahiller dolu. Gelgit sebebiyle deniz iyice çekilince kumsal bu sefer spor ve maç yapanlar ile cıvıl cıvıl.
Sahilin sağında nefis yeşilliklerin altında eski şehir ve belediye meclisi binası gözümüze takılıyor. Eskiden gazino olan bu bina 19.yy ortalarında aynı mimarlar tarafından meclise çevrilmiş.
Eski şehirde sokaklar arasında dolaşırken Bask kilise mimarisine örnek “Santa Maria del Coro Basilikası” çıkıyor karşımıza.
Eski şehir merkezinde turuncu ve mavi kepenkli pencerelerle çevrili meydan Plaza de la Constituciôn’u geziyoruz. 1800’lü yılların başında yapılmış bu alan boğa güreşleri için kullanılırmış. Balkonlara baktığınızda görülen numaralar biletteki yer numaraları. Şu an bar, restoran ve mağazalar yer almakta.

Eski şehir kısmını solumak çok uzun sürmüyor oldukça küçük bir yer. Bu sebeple buraya gelmişken San Sebastian’a 1 saat uzaklıkta İspanya ve Fransa sınırında yer alan Biarritz’e gidiyoruz. Yolun ağaçlıklı çok keyifli olduğunu belirtmeliyim.
Biarritz, Atlantik Okyanusu kenarında iklimi sebebiyle Avrupa’nın meşhur sörf merkezi. Hatta Avrupa’da sörfün doğuş yeri olarak tanımlanıyor.
Bir yanda sörfçüler diğer tarafta sahilde denizin keyfini çıkaranlar hemen sahilin arkasında ise kumarhaneler ve lüks oteller… Bazılarımız denize girmenin keyfini çıkarırken biz merkezdeki kumsalın batısında yer alan falezlere doğru yürüdük. Hem mis gibi okyanus havasını içimize çekip hem de manzaraya dalıp gidiyoruz. Denizin ortasında yer alan kayaya (Rocher de la Vierge) geçiş için yapılan köprü üzerinden tüm şehir manzarası karşımızda. Napoleon III bu kayayı, yapmayı düşündüğü limanın parçası olarak kullanmaya karar vermiş. Köprü de bu amaçla yapılmış. Kaya, ismini üzerine dikilen Meryem Ana heykelinden alıyor.
Ve esas sebebi ziyaretimiz:)
En başta belirttiğim gibi burası Michelin yıldızlı restoranları ile ünlü. Arzak da bunlardan biri. Dünyanın en iyi 8.restoranı seçilen ve 3 Michelin yıldızlı restoran 100 yıldan fazla San Sebastian’da müşterilerini ağırlıyor. Bu sebeple gitmeden rezervasyon yapmak şart. Normal menüsü dışında tadımlık menüler de mevcut. Yemekler çok lezzetli olsa da benim gibi büyük doyurucu porsiyon yemeğe alışkın kişiler için fazla tadımlık olduğunu belirtmeliyim. Hele de 150-200 euro gibi bir rakam ödediğinizi düşününce bana pek hitap etmedi. Yine de bu kadar ünlü ise tecrübe etmek istiyor insan. Ancak çok aç gitmemenizi öneririm.
Bana daha çok hitap yemek kısmına gelelim. Yani diğer meşhur pintxo (pinço) barları… Bunu özel olarak kendiniz dolaşarak ya da bizim gibi rehber eşliğinde yapabilirsiniz. San Sebastian Foods’dan önceden yaptığımız rezervasyonla rehberli pintxo turumuza İspanya’nın en lüks otellerinden birinde Maria Cristina’da buluşarak başlıyoruz. Başka bir grup ile birleşerek yaklaşık 15 kişilik bir grup San Sebastian sokaklarında bir bardan diğerine girerek pintxolarımızı tadıyoruz ve şaraplarımızı içiyoruz. Kişi başı yaklaşık 80 euro gibi bir ücret ödediğimiz turda sadece belirli lezzetleri tadabiliyoruz. Aklımızda kalanları ise ertesi gün kendimiz dolaşırken yemeğe bırakıyoruz.
Şehirde farklı dönemlerde festivaller de gerçekleşmekte. Temmuz ayında caz, Ağustos sonunda klasik müzik ve Eylül’de Uluslararası Film Festivali bunlardan en önemlileri.