Fotoğrafçı Gezgin

Tarih, sanat, mitoloji, felsefe, gizem ve hikaye..

Güney Kıbrıs’daki iş toplantım için vize işlemlerinden dolayı yolum Atina’dan geçince 2 gün de üstüne koyup bu güzel şehrin keyfini çıkaralım biraz istedim.

Atina’da görülecek yerler şehre yayılmış. Yürüyerek bu açık hava müzesini keşfetmek çok daha keyifli ancak metro ile de her yere kolaylıkla ulaşabilirsiniz.

İlk durağım Acropolis. Tepedeki gizemli tarih, şehrin bazı caddelerinden hep karşınızda hem gündüz hem gece ayrı bir albeniyle size göz kırpıyor.

Tepeye çıkarken yokuş biraz yorucu. Ekim sonu ama ılık yazdan kalma bir hava var. Yavaş yavaş etraftaki manzarayı seyredip fotoğraflayarak ilerliyorum.

Sağımda “Dionysus Tiyatrosu”nu geçiyorum. MÖ. 5. yüzyılda yapılmış olan bu tiyatro Şarap ve Eğlence Tanrısı Dionysos’a ithaf edilmiş ve burada onun için bahar şenlikleri düzenlenirmiş. Roma dönemindeki onarımlardan sonra bugünkü görünümünü alan 17 bin kişilik bu tiyatro dünyadaki ilk taştan yapılan tiyatro olma özelliğine sahip ve mükemmel bir akustiği varmış.

Biraz ileride Acropolis’in güneyinde başka bir tiyatro “Herodes Atticus Tiyatrosu” (Odeon of Herodes Atticus) karşılıyor. M.S. 161’de zengin aristokrat Yunan Herodes Atticus tarafından eşi için yaptırılmış. Yunanistan’da kendisi tarafından yaptırılan başka birçok yapı bulunuyor. 5,000 kişilik kapasitesi ile konserler için kullanılan tiyatro 1950’li yıllarda onarılmış ve o zamandan bugüne her yıl Mayıs-Ekim ayları arasında düzenlenen Atina festivalinde ana mekan olarak kullanılmış. Maria Callas, Frank Sinatra, Pavarotti, Sting burada konser veren isimlerden sadece birkaçı.

Propylaea’dan (giriş kapısı) Acropolis’e giriyorum.

İçeri alandaki ana ve en büyük tapınak “Parthenon”. Atina resimlerindeki ana görsel. Atina şehrinin koruyucusu olduğuna inanılan Tanrıça Athena’ya atfedilmiştir. Klasik Yunan mimarisinin en önemli eserlerinden, bulundurduğu dekoratif heykeller de Yunan sanatının en önemli noktalarından biri olarak kabul edilmektedir. İlk başta hazine olarak kullanılmış sonra Meryem Ana’ya ithaf eden bir kiliseye döndürülmüş. Osmanlıların fethinden sonra bir dönem cami olarak da kullanılmıştır. Yine Osmanlılar tarafından barut deposu olarak kullanıldığı dönemde  saldıran Venedik topçularının ateşi sonucunda içerideki cephanelik patlatılmış buradaki cami ile binanın iç bölümleri ve heykeller ciddi olarak zarar görmüş. Üzerindeki kabartma figürlerin (friz)  bir kısmı British Müzesinde sergilenmektedir.

Acropolis’teki diğer bir tapınak kuzeyinde bulunan Erechtheion.               M.Ö. 5.yüzyılda Tanrıça Athena ve Tanrı Poseidon’a ithafen yapılmış, Bizans döneminde kilise, Osmanlı döneminde de konut olarak kullanılmış.  Atina’nın yarı insan yarı yılan olarak tasvir edilen efsanevi kralı Erechtheus’un mezarı olarak kabul edilir. Güney kısmındaki kolonlar yerine kadın figüründe heykeller kullanılmış. (karyatidler) Burada bulunan orijinal değildir. Orijinalleri Acropolis Müzesine taşınmıştır.

Ve son olarak İyon tapınağı tanrıça Athena’nın ismini alan “Athena Nike”. Nike Yunanca zafer demekmiş. Athena’ya savaş ve bilgelikte zaferin tanrıçası olarak tapınılıyordu.

Buradan çıkıp aşağıda manzaramı süsleyen Olympian Zeus Tapınağı’na doğru yürüyorum. Yunan mitolojisinde 12 tanrının tanrısı Zeus’a ithaf edilmiş. Antik dünyanın en büyük tapınağının yapımına MÖ. 174 yüzyılda başlanmış ancak MÖ. 131 de Hadrian tarafından tamamlanabilmiş. Bizans dönemi sonunda neredeyse tamamı zarar görmüş. 104 adet sütunun 21i ayaktaymış. Şu an 15 kolon ayakta iken 1 tanesi 1850 yılında fırtınadan devrilmiş. İçeride olan devasa altından Zeus heykelinden de hiçbir kalıntı kalmamış. Tapınağın diğer bölümleri de diğer binaların yapımı için kullanılmış.

Buradan çok yakın olan şehrin ana meydanı Syntagmatus’a geldim. Parlemanto Binasının da bulunduğu bu meydanda pek çok organizasyon , politik eylem yapılmaktadır. Savaşta ölen Yunan askerlerine ithafen yapılan Meçhul Asker Anıtı’nın (Tomb of unknown soldier) önünde denk geldiğim nöbetçi değişimini izleyip yoluma devam ediyorum.

Popüler alışveriş caddesi Ermou’da yer alan Atina’nın en eski kiliselerinden biri olan Yunan Ortadoks kilisesi “Kapnikaréa Kilisesi”nin önünden geçerek Plaka’ya devam ediyorum.

Acropolis’in eteğinde labirent sokaklarına taşmış cıvıl cıvıl kafeler, dükkanlar…Her yol Acropolis’e çıkıyor:)

Tarihi gezi bitti biraz dinleneyim derken karşıma çıkan Roma Agora’sı şaşırtıyor. Agora’lar Antik Yunan’da şehirlerin merkezini ifade eder. Şehrin çarşısı ve yönetim binaları agora çevresine toplanmıştı.  Roma Agora’sı 4 sütunlu kapı ve Tower of Winds’e ev sahipliği yapıyor.

Gece başlarken ışıklandırılan Acropolis’in bu hali karanlıkta yükselen gizemi ile bence daha çekici.

Ertesi gün, Zeus tapınağın hemen yakınlarındaki 2004 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapmış olan “Panathenaiko Olimpik Stadyumu”na gidiyorum. Tamamı mermer olan dünyanın tek stadyumu,  Herodes Atticus tarafından yaptırılmış ve o zamanlar 50000 kişilik oturma kapasitesine sahipmiş.  Şu an 45000 kişilik olan stadyum her yıl düzenlenen Atina Maratonun bitiş noktası.

Son olarak “Hephaestus Tapınağı” ve Antik Agora. Yunan mitolojisinde tanrılar ve kahramanlar için demircilik zanaatıyla uğraşarak silahlar ve zırhlar üreten ateşler tanrısı. Zeus’un oğlu.

Oldukça büyük bu yapı çok iyi korunmuş.  Atina’da gördüğüm yerler içinde en çok beğendiğimi söyleyebilirim. Acropolis’den gözüken yeşillikler içindeki tapınak yanına gidince Agora alanı ile birlikte daha da heybetli buldum.