Leziz İtalyan yemekleri, şarap, başta Canolli olmak üzere tüm tatlılar ve Taormina…
Havası, yemekleri, insanları , doğası ve mimarisi ile İtalya, keşfetmekten ve tatile gitmekten en çok keyif aldığım ülkelerin başında gelir. Ancak Sicilya, nedense bir görme heyecanım ve merakım olmadığı için listeye koyamadığım yerlerden biriydi. Arkadaşlarım seçene kadar…
Bir tatile kimlerle ve nasıl bir beklenti ile gittiğin, o yerde gezdiğin gördüğün yerleri seçmen kadar orası ile ilgili izlenimlerini de oluşturur. Bizim ekip de böyle olunca Sicilya’yı uygun fiyata gastronomi yani tamamen keyif merkezli olarak hatırlıyorum.
Palermo
Sicilya’ya varış noktamız. Sicilya’nın en büyük şehri ve aynı zamanda başkenti. Öğleden sonra indiğimiz için çok da fazla gezmeye vaktimiz yoktu. Zaten şehrin girişi bizi hayal kırıklığına uğrattı. Sokaklar arasında dolaşırken hiç İtalyan şehrinde gibi hissetmiyoruz. Eski binalar, kirli sokaklar. Dev palmiye ağaçları ve yer yer Arap mimarisi dikkat çekici olsa da ısınamadım bu şehre… Üstüne bir de yağmur ve karanlık bir gün olması gezme hevesimizi bitirdi. Yerine bol bol yemek…
Maalesef tek vakit ayırabildiğimiz yer Palermo Katedrali oldu.
Cefalû
Ertesi sabah erkenden Taormina’ya gitmek üzere yola koyuluyoruz. Yol üstünde önce yaklaşık 1 saatlik mesafedeki başka bir şirin ortaçağ kasabası olan Cefalû’yu geziyoruz.
Çok güzel bir sahile sahip Cefalû, dik bir dağın “La Rocca”nın eteklerinde yer alıyor. Arabayı “Piazza Garibaldi”de bırakıp trafiğe kapalı dar uzun caddesinde (Corso Ruggero) dolaşmaya başladığımızda belki de güneşli havanın da etkisiyle Palermo’yu unutup kendimize geldik. Dükkanları ve nefis tatlılardan oluşan vitrinleriyle pastacıları geçip “Piazza Duomo”ya geliyoruz.
Tarihi binalar ve kafelerin bulunduğu palmiyelerle süslü meydanda en dikkat çekici bina “Cefalu Katedrali”. Efsaneye göre Norman Kralı, Palermo’ya doğru yaptığı deniz yolculuğu sırasında tehlike atlatmış ve karaya ilk sağ çıktığı yerde kilise yaptırmak üzere adak adamış. Kendi mezarının yer alacağını düşündüğü bu katedralin batının en muhteşemi olması için Avrupa’dan sanatçılar getirtmiş. Ancak kilise yapımı bitmeden ölmüş. Katedralin içinde mozaik ve barok süslemeler yer almakta.
Taormina
Ara ara Etna Yanardağı’nın manzaranıza girdiği, çiçeklerle süslü terasların renk kattığı dar sokaklar, meydanlar …
Trafiğe kapalı sokaklarda (Corso Umberto) bu şirin kasabayı bir uçtan diğer uca gezmek en fazla bir saat. Ancak çiçeklerle süslü sokaklarda yavaş yavaş keyfini çıkararak dükkanlarda oyalanarak ilerliyoruz. Ana caddeye merdivenlerle veya yokuşlarla bağlanan sokakların içine dalıyoruz.
Bu caddenin tam merkezindeki Taormina’nın en güzel meydanı “Piazza IX Aprile” da uzun bir fotoğraf molası veriyoruz. Önümüzde tepenin altında barok tarzdaki San Giuseppe Kilisesi arkamızda masmavi bir deniz. Taormina tepe üzerine kurulu olduğu için manzara müthiş.


Yolumuza devam ediyor ve Sicilya’nın ikinci büyük Yunan-Roma tiyatrosu “Teatro Greco” ya gidiyoruz. Tiyatro, Helenistik Çağ’da, M.Ö III. yüzyılda yapılmaya başlanmış, Roma İmparatorluğu döneminde tamamlanmış, gladyatör dövüşleri için kullanılmış. Orijinal oturma alanlarının büyük bir kısmı yok olmuş. Kalıntıların güzelliği kadar manzarası da nefes kesiyor. En üste doğru çıkın ve oturup karşınızda yeşillikler içindeki Taormina ve bulutlar izin verirse Etna Yanardağı’na nazır bir opera veya tiyatro izlediğinizi hayal edin…
Biraz deniz manzarasının keyfini çıkarmak istediğimiz için Metropole Otelin terasında güneş batmaya yakın yerimizi aldık.

Etna Yanardağı
Avrupa’daki en uzun aktif yanardağı, Taormina’ya yaklaşık 1 saatlik mesafede… 3300m yüksekliğindeki dağ, en son 2001 ve 2002 yıllarında aktif olmuş.
Güzel fotoğraflar yakalamak istiyorsanız kesinlikle öğleden sonra gitmenizi ve güneş batışını fotoğraflamanızı öneririm. Eğer en yukarı çıkmak istiyorsanız sabahtan gitmeniz gerekebilir. Yukarı kraterlere arazi araçları ile rehberli turlar mevcut. Biz maalesef 17:00’den sonra gittiğimizden artık yukarı çıkışlar durdurulmuştu. Otoparka yakın seviyedeki kriteri “Crateri Silvestri” ve etrafta dağdan akmış sönmüş lavları görebildik. (1986m) Hava hafif kararıp güneş batarken turuncu kızıl manzara karşısında bulutların üstündeymiş gibi hissediyorsunuz.
Catania
Ve son durağımız Catania, Sicilya’nın ikinci büyük şehri ve UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer almaktadır. Etna Yanardağı’nın patlamaları ve depremlerle şehirdeki tarihi yapılar sürekli etkilenmiş kimisi tekrar yenilenmek zorunda kalmış. Şehrin pek çok binasında siyah lavlar kullanılmış.
Görülecek yerler birbirine yakın olduğu için yürüyerek dolaşabildik.
Ana merkezi “Piazza del Duomo” (Duomo Meydanı). Barok tarzda yapılmış binalarla çevrili bu meydanda görülecek yerler Katedral, Municipio Sarayı (Palazzo Del Municipio) ve Porta Uzeda. Meydanın ortasında şehrin sembolü olan, “Fontana dell ‘Elefante” bulunuyor. Lavlardan yapılmış fil üzerinde mısır obelisk, onun üzerinde de dallar arasında dünya ve haç var.
Catania doğumlu ünlü besteci Vincenzo Bellini’nin şu an müze olan doğduğu evi ve önemli eserlere ev sahipliği yapan tiyatro “Teatro Massimo Bellini” görülecek yerler arasında.

Gittiğimiz 2 restoranı da size önermek istiyorum. Biri “II Sale ArtCafe”. Sağlı sollu restoranların olduğu şirin bir cadde üzerinde. Yer varsa dışarıda oturmak daha keyifli olacaktır. Kaç kişi gittiğinize bağlı olarak menüden farklı seçenekleri tatmanızı öneririm. Diğeri de balık pazarının sonunda “Osteria Antica Marina”. Hemen buraya çok yakın açık pazardan da yanınızda getirmek için vakumlatarak parmesan ve bruşetto alabilirsiniz. Şaraplar genel olarak restoranlarda bile oldukça uygun fiyatlı.