UNESCO Dünya Mirası Listesindeki bu şehre ben ba-yıl-dım. Arnavut kaldırımı sokakları, yolların kenarını, binaların pencerelerini süsleyen çiçekler, mimarisi, düzeni, temizliği, yol üstündeki çeşme ve heykeller, nehri, köprüleri ve arkasında yükselen yeşillikler… Bir şehir bu kadar mı sevimli olabilir.
İsviçre’yi gezmek planlarınızda varsa Zürih ve Cenevre’yi es geçip Bern’i muhakkak görmelisiniz. Tabiki kırsal bölümleri, gölleri ve Zermat da bu listeye eklenmeli.
Şehir ilk olarak Aare nehri ile çevrili tepelik bir yarımada üzerine kurulmuş daha sonra dışarıya doğru genişleyince köprülerle bağlanmış.
Eski şehrin büyüleyici sokaklarında dolaşırken karşımıza çıkan Saat Kulesi (Zytglogge-Zeitglocke) Bern’in ortaçağa ait simgelerinden biri. 13.yy da yapılmış olan kule zaman içerisinde, nöbetçi kulesi, hapishane ve saat kulesi olarak kullanılmış. Pek çok kez onarım ve restorasyon geçirmiş olmasına karşın 800 yıldır Bern’in sembolü. Astronomi saati 15.yy’da yapılmış günümüz saatini göstermekte. Her saat başında çan çalmadan 4-5 dakika önce üzerindeki figürler hareket ediyor bu sebeple önü kalabalık. Ancak çok vakit harcamaya değer bir görsel olduğunu söyleyemem.
Buradan yürüyerek devam ederek Aare nehri üzerindeki eski şehri yeni bölümle bağlayan Nydeggbrücke köprüsü üzerindeyiz. Geçtiğimiz evler ve etrafın yeşilliği birden şehirden çıkıp kırsal bir hayata geçiriyor bizi. Bu tepeden Bern eski şehrin ve köprülerin manzarası müthiş.
Yukarıdaki resimde uzaktan yeşillikler içinden gördüğünüz Bern Katedrali, görebileceğiniz diğer bir yer. Gotik stilindeki bu kilise İsviçre’nin en uzun kilisesiymiş. Vaktiniz var ise yukarıdan manzara müthiş olmalı. İçine girmedik ama giriş kapısı ve üzerindeki küçük heykelcikler yada heykel koleksiyonu dikkatimizi çekti. 170 küçük 47 büyük Gotik heykel, Hristiyan inançlarına göre iyiler ve kötülerin ayrıldığı kıyamet gününü resmediyormuş.